25 Nisan 2012 Çarşamba

Acunn.com Top Patlatma Oyunu

Oyun Iphone 4s hediyeli olduğu için dikkatleri çekiyor yaklaşık 500.000 kayıtlı oynayanı var ve herkes bu günlerde devasa skorları gördükçe mutlaka bu oyunun bir hilesi omalı diye düşünüyor. Evet var. Bir kaç bot yazılımı ve flash hileleri mevcut fakat Acun ve ekibi faka basacak kadar da kolay insanlar değil çünkü kendi yapmış oldukları çeşitli yazılımlar ve webmasterlerinin becerileri sayesinde bu oyunu kim hakkı ile oynuyor, kim hile yapıyor tespit edip puanlarını sıfırlıyorlar ve hakkedene hakkettiklerini ellerinden geldikçe vermeye çalışıyorlar bu konuda hiç şüphe yok. Fakat oyun içerisinde birinc sıralarda olmalarına izin verilen ve dolayısı ile hile yapmadıkları tescillenmiş olanların puanı bile 75.000'lerde. Bu bile çok enteresan bir skor, oynayan oyuncularında bildiği gibi ekstra püf noktalarını bilmiyorsan ve sıradışı taktiklerin yoksa oyunda 10.000 puanı bile geçmek çok zorken bu 75.000 puanlar bile illaki hiledir diye düşünmemek elde değil.

Benim de tecrübe ettiğim oyunda ufak tefek püf noktalarından bahsetmek isterim; oyun kuralları bölümünde de yazdığı gibi 3'ten fazla balon patlatırsanız evet fazla puan veriyor ama aynı renk olması şartı yok yani bu da demek oluyor ki en yukarıda sağ ya da sol tarafa iki ayrı renkten topu koyup altına sıralı yada karışık sıralı bir şekilde bütün topları dizip yeterince yığın oluşturduktan sonra yukarıdaki aynı renkten bıraktığımız iki topu patlatıp yaklaşık 5000 puanı aynı anda alabiliriz. Bu benim kendimce
bulduğum ama eminim bir çok kişininde kullanıdığı bir taktik. Diğer uyguladığım taktik ise oyun başlar başlamaz rastgele gelen topları yığıp topları patlatmak, böylelikle maksat oyun hızlanmadan yukarıya topları yığıp patlatmak. Ve ben böyle yaparak yaklaşık 25.000 puan ancak aldım ama o kadar. Bu insanlar daha fazlasını hilesiz hurdasız nasıl alır ve başka dahiyane taktikler var mıdır bilemiyorum. Bilen varsa aşağıdaki yorum bölümünden paylaşırsa herkes çok sevinir.
şimdilik benden bu kadar. İyi oyunlar, bol şanslar.

Aydın ÇAĞDAŞ.

Yukarıda daha önce yazdığımız yazı ilk başlayan top patlatma oyunu için geçerliydi, şu anda ise sistemi biraz değiştirip topların aşağı yaklaşma süresini attığınız topa endekslemişler, buna göre her attığınız iki toptan birinde topları palatamazsanız bir kere aşağıya doğru kayma yaşanıyor. Sanırım bu da hile yapanları durdurabilmek için düşünülmüş bir çare.

Oyunu oynamak isteyenler için link aşağıdadır.

http://www.acunn.com/uye/giris?redirect_url=http%3A%2F%2Fwww.acunn.com%2Ftop-patlatma-oyunu

12 Nisan 2012 Perşembe

28 Şubat nasıl gerçekleşti?

Yıldönümünde 28 Şubat-Ergenekon tartışması:
28 Şubat'ın 14. yıldönümü, dönemin en önemli aktörü Necmettin Erbakan'ın ölümüyle yeni bir anlam kazandı. Yıllar sonra ortaya çıkan bazı gelişmeler 28 Şubat'a bakışı da değiştirdi. Ergenekon ve Balyoz soruşturmaları 28 Şubat'a kadar uzandı. İddialara göre, ordu ve bazı mihraklar Erbakan ekibini zor durumda bırakmak için komplo kurdu. Ancak karşıt görüşe göre, bugün yaşananlar komplo. Bazı kesimler TSK'dan 28 Şubat'ın intikamını alıyor.

İlk kez İslamcı bir parti sandıktan birinci çıktı:
24 Aralık 1995 seçimleri çok parçalı bir siyasi yapı ortaya koymuş, ancak Refah Partisi (RP) yüzde 21 küsur oyuyla birinci parti olmuştu. 550 milletvekilliğinden 158’ini kazanan RP, 1990’ların başında yükselme eğilimine giren siyasal İslam’ın, 1994’teki yerel seçim başarısının ardından (RP, İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyeleri’ni SHP’nin elinden almıştı) ulaştığı noktayı gözler önüne serdi. RP gücünü iki kaynaktan alıyordu: Muhafazakâr Anadolu sermayesinin önemli bir bölümü ve 12 Eylül öncesinde sola eğilimli olan, ancak 1990’larla beraber İslamcı siyasetin etki alanına giren büyük kentlerin yoksulları. Parti elbette Anadolu’da da güçlü bir halk desteğine sahipti.

Çiller ve Yılmaz Erbakan'a arkasını döndü:
TBMM’ye giren diğer partilerin RP ile koalisyona yanaşmamaları üzerine, hem merkez sağın liderliği için hem de karşılıklı (ama daha ziyade Çiller’e yönelik olan) yolsuzluk iddiaları yüzünden kavgalı oldukları hâlde, ANAP lideri Mesut Yılmaz ve DYP lideri Tansu Çiller bir koalisyon hükümeti kurdular. DSP tarafından dışarıdan desteklenen ve ANAYOL diye adlandırılan bu azınlık hükümeti Mesut Yılmaz’ın Başbakanlığı altında kurulmuştu. Yapılan anlaşmaya göre Yılmaz bir süre sonra mevkisini Çiller’e devredecekti. Ancak bu kırılgan hükümet uzun ömürlü olmadı. Hem Anayasa Mahkemesi meclisteki güvenoylamasında yeterli oyun çıkmadığına karar vermiş, hem de ANAP’ın Çiller hakkındaki yolsuzluk iddialarıyla uğraşmakta olduğu duyulmuştu. Yılmaz 6 Haziran 1996’da istifa etti.

Ve Çiller, Erbakan'ın 'eline düştü':
Çiller deyim yerindeyse RP lideri Necmettin Erbakan’ın “avucuna düşmüştü”. Erbakan, ANAYOL koalisyonu sırasında Çiller’i, Başbakan olduğu dönemde (1993-1995) karıştığı iddia edilen yolsuzlukları açığa çıkarmakla tehdit etmekteydi. Başbakan Yılmaz’ın 6 Haziran’daki istifasının ardından da ANAP, Başbakanlığı döneminde Örtülü Ödeneği usulsüz kullandığı gerekçesiyle Çiller’e karşı bir araştırma önergesi verdi. Ancak RP’nin karşı oy kullanması sonucu önerge kabul edilmedi. RP bu tutumunun ödülünü almakta gecikmedi: 29 Haziran 1996’da Erbakan’ın Başbakanlığı altında REFAHYOL koalisyon hükümeti kuruldu. Çiller de Başbakan Yardımcısı olmuştu.

Koalisyon Meclis'i karıştırdı:
Bu hükümetin kuruluşu siyasette ilkin küçük çaplı bir depreme yol açtı. Seçim kampanyası boyunca Çiller kendisini Türkiye’nin Batılı, modern yüzü olarak takdim etmiş, RP tehlikesine karşı laikliğin güvencesi olduğunu söylemişti. RP ile koalisyon DYP içinde bazı tepkilere yol açtı. 10 DYP Milletvekili yeni hükümete güvenoyu vermedi, 5’i çekimser kaldı. Parti-içi muhalefetin bir kısmı DYP’den istifa ederek Hüsamettin Cindoruk’un liderliği altındaki Demokrat Türkiye Partisi’ne (DTP) katıldı.

TSK huzursuz:
Ancak asıl deprem, genel olarak ülke siyasetinde yaşandı. İlk defa İslamcı bir partinin lideri Başbakan olmuştu. Erbakan 1970’lerde, Milli Görüş geleneğinin bir önceki partisi olan Milli Selamet Partisi’nin başındayken bir kez Ecevit’le, iki kez de Demirel’le koalisyon hükümeti kurmuştu, ancak bu hükümetlerin ya küçük ortağı (1974) ya da küçük ortaklarından biriydi (1975-77). Şimdiyse Başbakan’dı ve bu durum toplumun laik kesimlerinde ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nde (TSK) huzursuzluk yaratmaktaydı. Türkiye’de devlet aygıtının önemli bir kısmıyla beraber büyük sermayenin (İstanbul sermayesi) de Erbakan’a tavır aldığı anlaşılıyor. Bunun nedenleri, Erbakan’ın ekonomiden dış politikaya kadar, Türkiye’de egemen sınıflara son derece uzak ve yabancı görüşlere sahip olmasıydı. Medya REFAHYOL hükümetini dikkatli gözlerle izlemeye başladı.

NATO ve AB'ye karşı siyaset:
Erbakan 1991 seçimlerine “Adil Düzen” adını verdiği bir ekonomi programıyla girmişti. Faizin kaldırılması, korumacı önlemler, devletin ekonomideki girişimciliğinin artması, ağır sanayi hamlesi gibi esaslar içeren bu program, en azından söylem düzeyinde anti-kapitalist bir retoriğe de sahipti. Öte yandan gerçekçi ve uygulanabilir olmadığı gerekçesiyle eleştiriliyordu. 1996 itibariyle Erbakan’ın bu vizyonunda kayda değer bir değişim gözlenmemekteydi. RP’nin (söz gelimi RP’li bazı belediyelerde halk kütüphaneleri ve kadınlara yönelik eğitim merkezleri kapatılmış, Kuran kursu sayısında ise patlama yaşanmıştı), dış politikada da Türkiye’nin egemen sınıf ve zümrelerinin geleneksel çıkarlarına ters hedefleri vardı: NATO’dan çıkmak, AB ile Gümrük Birliği’ne son vermek, İsrail’le işbirliğine son vermek, İslam Ortak Pazarı’nı kurmak gibi.

Kaddafi krizi:
Öte yandan Erbakan’ın ülkedeki laik güçleri yatıştırmaya yönelik tutumu, partisinin radikal unsurlarının da tepkisini çekmekteydi. Kimi RP Milletvekillerinin laiklik karşıtı “sivri” çıkışları kamuoyunda tepkiyle karşılanmaktaydı. Erbakan ilk dış seyahatini İran’a yaptı. İkinci durağı olan Libya’da Devlet Başkanı Muammer Kaddafi’nin, Türkiye’nin Kürtlere yönelik tavrından dolayı kameraların önünde Erbakan’ı paylaması ve rahatsızlığı yüzünden okunduğu halde Erbakan’ın buna cevap vermemesi (ya da verememesi), medyada şiddetli biçimde eleştirilmişti.

İslam liderlerini İstanbul'a topladı:
RP’nin İslam dünyasıyla yakınlaşma politikasının parçası olarak hükümet, G-7 örneğini izleyerek başlıca Müslüman ülkelerle D-8 kısaltmalı ekonomik işbirliği örgütünün kurulmasına öncülük etti (22 Ekim 1996). D-8’in ilk zirvesi 4 Ocak 1997’de İstanbul’da toplandı. Tabii Başbakan Erbakan bir yandan da ihtiyatı elden bırakmamaya çalışarak, bakanlarından Fehim Adak’ı Washington’a gönderdi.

Susurluk gündemi değiştirdi:
Tüm bunlar olurken kamuoyunu o sıralarda çok meşgul eden, biri gerçekten önemli, diğeri ise “şişirilmiş” iki mesele vardı. 3 Kasım 1996’da Susurluk’ta bir trafik kazası meydana geldi ve hurdaya dönen bir araçtan 3 kişinin cesedi çıktı: Bir polis okulunun müdürü olan, eski İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ. 80 öncesinde Ülkücü Gençlik Derneği Başkan Yardımcısı olan, Türkiye İşçi Partili 7 gencin katledilmesi, Mehmet Ali Ağca’nın cezaevinden kaçırılması ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi suçlardan Türk polisi ve Interpol tarafından aranan Abdullah Çatlı (mamafih bu ismin kâğıt üzerinde firari olmakla beraber ülke içinde yıllardır rahatça seyahat edebildiği anlaşılmaktaydı). Arabadan çıkan üçüncü ceset Gonca Us adlı bir mankene aitti. Urfa’daki Bucak aşiretinin lideri ve DYP Milletvekili Sedat Bucak ise kazadan yaralı olarak kurtulmuştu.

'Derin devlet krizi' Çiller'e uzandı:
Böyle bir ekibin aynı otomobilin içinde olması ve arabanın bagajından silahlar ve susturucular çıkması büyük bir skandaldı. Kazadan 5 gün sonra İçişleri Bakanı Mehmet Ağar istifa etmek zorunda kaldı. Anlaşıldığı kadarıyla, 80 öncesinde Kontrgerilla’nın sivil kanadı olarak sola karşı cinayet ve katliamlarda yer alan ülkücü katillerin ve onların devlet içindeki hamilerinin çekirdeğini oluşturduğu bir çete yapılanması, 80’lerle beraber hem PKK’ya ve ASALA’ya karşı kullanılmış, hem de mafyavari bir suç şebekesine dönüşmüştü. Bu şebekede Özel Harekât polisleri ve PKK’ya karşı mücadeleye katılan devlet yanlısı aşiretlerin korucu adı verilen paramiliter unsurları da yer almaktaydı. Susurluk kazasıyla ortaya saçılan bu yapılanmanın özellikle 1993-95 yıllarında, bir başka deyişle Çiller-Ağar döneminde “altın çağ”ını yaşadıkları görülüyordu.

Yılmaz'a 'Ülkücü dayağı':
Bu olay ülke genelinde bir infial yarattı ve devlet içindeki çetelere karşı bir toplumsal farkındalık oluştu. İşin ucunun Çiller’e dokunuyor olması sebebiyle ANAP da konuya ilgi gösterdi. Almanya gezisi sırasında program dışı olarak Macaristan’a geçen ANAP lideri Yılmaz, 24 Kasım’da Budapeşte Hilton Oteli’nde Veysel Özerdem adlı ülkücünün yumruklu saldırısına uğradı. Özerdem, Yılmaz’ı Çatlı aleyhindeki sözlerinden dolayı yumrukladığını söyledi. “Derin devlet” teriminin günlük kullanıma girdiği o dönemde, 1 Şubat 1997 tarihinden itibaren çetelere karşı ülke genelinde “Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık” eylemleri başladı.

Aczmendiler sokaklarda:
Kamuoyunu meşgul eden bir diğer mesele ise; Müslüm Gündüz adlı Aczmendi şeyhi. “Sahte şeyh” olduğu söylenen Ali Kalkancı isimli şahıs, Müslüm Gündüz’le aynı evde “basılan” Fadime Şahin adlı kadın ve Emire Kalkancı isimli bir başka kadının (kendisi Ali Kalkancı’nın eşiydi) yer aldığı; iç içe geçmiş bir takım ilişkilerdi. Televizyonların haber bültenlerinde bu insanların ilişkileri ve kavgaları magazinvari bir üslupla uzun süre işlendi. Sonuçta toplumda yaratılan algı; “irtica” olarak adlandırılan şeyin tarikat-seks-para-yozlaşmışlık gibi kavramlarla yakından ilişkili olduğuydu. Said-i Nursi’nin köktenci takipçileri olan, ancak sayıları çok da fazla olmayan Aczmendiler adlı tarikat da bu dönemde kamuoyunca yakından bilinir oldu. Aczmendilerin sokaklarda kendilerine has kılıklarıyla ve topluca dolaşmaları ve kendilerinden geçtikleri zikir törenleri televizyon ekranlarında laik kesimlerce dehşet içinde seyredildi.

RP, Susurluk karşıtı protestoları küçümsedi:
Susurluk’ta ortaya dökülen çetelere karşı yurt genelinde düzenlenen Bir Dakika Karanlık eylemleri sırasında her gece saat 21’de evlerin ışıkları açılıp kapatılıyor, insanlar tencere-tavalara vurarak sokaklarda eylem yapıyordu. Tepkiler doğal olarak DYP’ye de yönelikti. Çete yapılanmalarıyla yakından uzaktan ilgisi olmadığı hâlde RP’nin eylemlere tavır alması (muhtemelen hükümetin küçük ortağını korumak için), Erbakan’ın “glu glu dansı yapıyorlar” ve RP’li bakanlardan Şevket Kazan’ın, zihnindeki Alevi imgesini de ortaya koyar biçimde “mum söndü oynuyorlar” gibi sözler sarf etmesi; eylemlerin hükümet karşıtı niteliğini güçlendirdi.

10 Nisan 2012 Salı

SEBZELI BAHÇIVAN KEBABI

SEBZELI BAHÇIVAN KEBABI ( 4 Kişilik)

  • 400 Gram Kuşbaşı Et

  • 2 Çorba Kaşığı Zeytinyağı

  • 2 Adet Havuç

  • 4 Dal Taze Soğan

  • 5-6 Adet Kiraz Domates

  • 1 Çay Kaşığı Kekik

  • 1 Çay Kaşığı Karabiber

  • 1 Çay Kaşığı Pulbiber 

  • 1 Tutam Zerdeçal


 

 

Eti yıkadıktan sonra elinizle iyice suyunu sıkın ve bir tencereye alın. Kısık ateşte suyunu salıp yeniden çekene kadar pişirin. Ayrı bir tavaya aldığınız zeytinyağında zar şeklinde doğranmış havuçu kavurun.Verev doğranmış taze soğanı ekleyin ve kavurmaya devam edin. Eti ve kekiği katın. Tuz, karabiber ve pul biber serpin. En son dörde bölünmüş kiraz domatesleri ilave edin ve 1-2 dakika kavurun. Daha sonra sıcak olarak servis yapın.

 

www.bilgilinks.com